Saturday, April 10, 2010

Bu tabutta ne var?

İtalya’daki tarihi Gabii kenti kalıntılarında bulunan kurşun bir tabutun esrarını Amerikalı mühendislerce uygulanacak gelişkin yöntemlerin çözeceği umuluyor.
Arkeoloji camiasının ilgisinin tabut üzerinde odaklanmasının nedeni, Roma İmparatorluğu’nun anayurdu İtalya’da ölülerin genelde tabutlarla gömülmemesi, istisna olaraksa tahta tabutların kullanılması. Gerçi MS 2. ve 4. yüzyılların arsındaki bu döneme ait birkaç kurşun tabut da bulunmuş, ama Gabii’deki kurşun tabutun özelliği, diğerlerinden çok daha büyük ve ağır olması. Gabii, Roma’nın 18 km doğusunda günümüzde Lazio kentinin bulunduğu yerde kurulmuş. Roma’nın kuruluşundan önce bölgenin büyük bir kentiyken, daha sonra Roma İmparatorluğu’nun gölgesinde kalmış.
500 kg ağırlığındaki tabut, 2,5 cm kalınlığında yekpare kurşun bir levhanın kendi üzerine katlanmasıyla oluşturulmuş. Kazıları yürüten Michigan Üniversitesi Klasik Araştırmalar Kürsüsü profesörü Nicola Terrenato, “Bu çağlarda 500 kiloluk metal, muazzam bir servet demek; bu serveti bir cenaze için harcamak alışılmış bir şey değil” diyor.
Terrenato, abutun içindeki ölünün bir askere, bir gladyatöre ya da bir Din adamına ait olabileceği görüşünde; ama başka olasılıkları da göz ardı etmiyor.
Kurşun tabutlar içindeki insan kalıntıları iyi korunmakla birlikte bunlara erişim zor. Kurşun çeperleri kırmak için gereken güç, tabutun içindeki kalıntılarda hasara neden oluyor. Dolayısıyla tabut Roma’daki Amarikan Akademisi’ne nakledilerek burada termografi ve endoskopi yöntemleriyle içerdiği kalıntıların incelenmesine çalışılacak.
Bu tabutta ne var?

Kara delikler oluşur ama...

İnsanlık tarihinin en büyük Bilimsel deneyinin ilk önemli aşaması dün başarıyla geçildi. 27 kilometre uzunluktaki tünelde hızlandırılarak döndürülen proton parçacıkları, bugüne kadarki en yüksek enerjiyle kafa kafaya çarpıştırıldı.
Çarpışma sırasında ortaya çıkabilecek çok sayıda kara deliğin doğum ve yokoluş sürecini kaydetmiş olmayı uman bilimciler, verilerin analizi sonucunda evrenin yapıtaşlarına ilişkin çok önemli bilgilere ulaşabilir.
Avrupa Nükleer araştırma Merkezi'nde (CERN) görevli Türk araştırmacı Dr. Bilge Demirköz, elde edilen enerjiyle 18-24 ay arasında veriler elde edeceklerini bildirerek, daha sonra hızlandırıcının bazı parçalarının yenilenerek üst teknolojiye çıkarılacağını belirtti. Demirköz, daha sonra deneye tekrar başlayacaklarını ve şu anki enerjinin de üst seviyelerine çıkacaklarını söyledi.
Demirköz, deneyde kara deliklerin oluşumuna ilişkin ise şöyle konuştu: ''Bu enerjiyle oluşsaydı, kara delikler zaten oluşmuştu. Deneyde bir çeşit kara delik çıkması mümkün ama onun adı aslında kara delik değil, mini kara delik. Bunlar mikroskopik boyutlarda bizim anladığımız şekilde evreni ve yıldızları yutan kara deliklerden çok farklı. Oluşup yok olabilen çok hızlı parçacıkların özellikleri. Halkımız korkmasın, bugünkü güçte kara delikler anlaşılan anlamda oluşmadı ve zaten oluşamazdı.''
Dr. Bilge Demirköz, evrenin oluşum sırlarını ortaya çıkarması beklenen ve dün en yüksek enerjinin açığa çıkarıldığı Büyük Hadron Çarpıştırıcısı deneyine ilişkin olarak, ''Bu Deney başladıktan 6 ay sonra bizden yeni fizik buluşlarını bekleyebilirsiniz'' dedi.
Çarpışmada ortaya çıkan 7 TeV (proton başına 3.5 teraelektronvolt) değerindeki enerji, bugüne kadar bir parçacık çarpıştırıcısında elde edilen en yüksek enerjinin yaklaşık 3.5 katı.
Oxford Üniversitesi'nde Cern'deki 4 deney setinden biri olan Atlas detektörünün iç yapımında çalışıp ardından iki yıl CERN'de doktora sonrası çalışması yapan Demirköz, deneyde şu an itibariyle saniyede toplamda 80-90 çarpışma yaşandığını ve deneyin saniyede 40 milyon çarpışmaya çıkmasının öngörüldüğünü anlattı. Demirköz, deneyin amaçlarına ilişkin şöyle konuştu:''Yerçekimi ve elektromanyetik kanunları gibi fizik kanunları Bilim insanları tarafından bilinen kanunlar. Fakat son 50 yılda gördük ki yüksek enerjilerde fizik kanunları farklı çalışıyor. Evren başlangıcında sıcak ve yoğun bir ortamda oluşmuş. İşte biz de evrenin çok yoğun enerji ve sıcak bir yerde oluştuğunu bildiğimizden buradaki deneyi evrenin yapıtaşı olup, burada çarpıştırdığımız ufacık protonlar için büyük patlamaya benzetebiliriz.
4 BOYUTTAN FAZLASI OLABİLİRBüyük patlama sırasındaki fizik kanunlarının şu an etrafımızda gördüğümüz fizik kanunlarından farklı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle bu fizik kanunlarını anlamak istiyoruz. Mesela biz şu anda üç boyutta yaşıyoruz. Artı bir boyut olarak zamanı koyduğumuzda 4 boyuta çıkabilir. Ama daha yüksek boyutlarda yaşıyor olabiliriz. Fakat farkında olmayabiliriz. Görmediğimiz boyutlar olabilir. Bu da evrenin sırrı olabilir.
Bu boyutları şu anki doğada değil ama yüksek enerjilerde görme ihtimalimiz artıyor. Mesela burada bulmaya çalıştığımız olaylardan bir tanesi ekstra boyutların izini bulabilmek. Tüm maddeye kütlesini verdiğini düşündüğümüz 'Higgs' parçacığını bulmaya çalışıyoruz. Bunun olduğunu tahmin ediyoruz ve varsa bulmak istiyoruz.''
DÜNYA REKORU KIRILDICERN'de halen deney verilerinin analizinde çalıştığını dile getiren Demirköz, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın 10 Eylül 2008'de en düşük enerjide çalıştırıldığını ve 19 Eylül'de ise hızlandırıcıda bir arıza olduğunu anımsattı.
İLGİLİ HABER
Tarihin en büyük deneyi başarılı!Görünmezlik yolunda görünür adımDünya kabuğunda anti-madde bulunduCERN'de kara delik oluşur mu?
Demirköz, dün yapılan deneyde yerin 100 metre altındaki 27 kilometrelik tünelde iki proton huzmesinin 7 trilyon elektron volt enerjiyle ışık hızına çok yakın bir hızla çarpıştırıldığını belirterek, şöyle konuştu:
''Deneyde, çarpıştırıcıdaki parçacıkların göreceli kütleleri arttırıldı ve bu nedenle de bu parçacıkların enerjileri arttı. Normalde 10 Eylül'de çalıştırıldığında bu proton parçacığının enerjisi sabit kütlelerinin 450 katında idi. Dünkü deneyde ise olduklarından 3 bin 500 kat daha kütleli hissederek hareket ettiler ve şu ana kadarki en büyük enerji açığa çıkarıldı. Dünya rekorunu kırdık. Bundan önce yapılan çarpıştırmaların 3 katı kadar enerji açığa çıktı.''
Deneyle birlikte veri akışının çok hızlandığını da dile getiren Demirköz, ''Burada detektörler saniyede 40 milyon kez veri alabiliyor. Bunu bir fotoğraf makinesine benzetebiliriz. Bundan da büyük miktarda veri ortaya çıkıyor. Buradan çıkan veriler de dünya ile eş zamanlı olarak Türkiye'ye de yolluyoruz. Bu enerji seviyesi yeni fizik buluşlarının önünü açan kapı. Burada bu deneyden itibaren bizden yeni fizik buluşlarını 6 ay sonra bekleyebilirsiniz. Ben bu deneyin bu enerji seviyelerinde doğanın bize daha önce hiç vermediği şeyleri vereceğini düşünüyorum'' diye konuştu.
''CERN'E ÜYELİK TÜRKİYE'NİN PRESTİJİ''CERN'de 100'e yakın bilim insanının bulunduğunu, Türkiye'den bilim insanlarının ise bir takım deneylere katılabildiğini anımsatan Demirçöz, şunları kaydetti:
''CERN'e üye olmadığından Türkiye'den özel sektör CERN'den ihale alamıyor. Biliyoruz ki CERN'den ihale alan Şirketler çok hızlı büyüyor. Küçük ölçekli olanlar değerini yıllar içinde 3'e katlıyor.
Kara delikler oluşur ama...

Rapidshare korsan paylaşıma kapanıyor

Yasadışı dosya paylaşanların en çok kullandığı platformlardan olan RapidShare, korsanları üzecek. Firma, kendisine kayıtlı bir kaynakta bulunan telifsiz içeriğin 'miktarı çok olursa' o hesabı kapatabileceğini duyurdu.
Rapidshare, Alexa Trafik ölçüm sistesine göre, alınan trafik itibarıyla dünyada 34üncü, Türkiye’de ise 16ncı sırada.
Rapidshare korsan paylaşıma kapanıyor

Filler 4x4 araç gibiymiş

Londra Üniversitesi Kraliyet Veteriner Kolejinde görev yapan John Hutchinson ekibi tarafından yapılan araştırmada, fillerin yürüyüşü ve koşuşu özel kameralarla gözlemlendi.
Araştırmalarının sonucunda fillerin bacaklarının dört çeker bir arazi taşıtının tekerlekleri gibi hareket ettiğini gören Bilim Adamları, bunun hayvanın her bacağını hız kazanmak ve fren yapmak için kullanabildiği anlamına geldiğini belirtti.
Filler 4x4 araç gibiymiş

Satürn uydusunda Pac-Man e rastlandı

Mimas’ın yüzeyini araştıran ve sıcaklık farklılıklarını ölçen Cassini’nin termal kamerayla çektiği görüntülerden birindeki desen, 1980’lerdeki ikon Oyun ‘kahraman’larından Pac-Man’e benziyor.
Fotoğrafı yorumlayan NASA uzmanları, 'Pac-Man'in oluşmasına yüzeydeki jeolojik farklılıkların yol açtığını söylüyor. Elementlerin ısıyı muhafaza etme dereceleri farklı olduğundan, termal ölçümlerde de farklı renkler beliriyorlar.
Satürn uydusunda Pac-Man'e rastlandı

Facebook merkezinde Nevruz kutlaması

Palo Alto California’daki Facebook merkez ofisinde Nevruz yemeği verildi. Firmanın Google’dan transfer ettiği baş aşçısı Josef Desimone ve yardımcıları, kutlama yemeğini hazırlamak için Palo Alto’daki en ünlü İran restoranına gidip araştırma yapmış.
Desimone’un Facebook’taki sayfasında ‘eski bir İran bayramı’ olarak tanımladığı Nevruz’u kutlama fikri, Ali Haydari isimli İran asıllı bir çalışandan gelmiş. “Farklı kültürleri öğrenip birlik duygusunu güçlendirmek önemli” diyen Desimone, Nevruz yemeği için civardaki ünlü iki İran restoranının mutfaklaırnı ziyaret etmiş.
Facebook merkezinde Nevruz kutlaması

Tarihin en büyük deneyi başarılı

Avrupa Nükleer araştırma Merkezi'ndeki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda bugüne kadar en yüksek hıza ulaştırılan protonlar birbiriyle çarpıştırıldı.
AP ajansının haberine göre, yerin 100 metre altındaki tünelde, 3.5 Tev (teraelektronvolt) güce ulaşan ışık huzmeleri ters istikametlerden gönderilerek toplam 7 Tev enerjiyle çarpıştırıldı.
Açığa çıkan enerji, bugüne kadar Avrupa ve ABD'deki çarpıştırıcılarda kaydedilen en yüksek enerji düzeyi oldu. Cern sözcüsü, Bilim adamı Paola Catapano, "Bu yeni bir çağın başlangıcıdır" dedi.
Çarpışma sırasında atom-altı parçacıklara ilişkin elde edilecek verilerin analizi uzun sürecek. Dört Deney düzeneğine ait dev dedektörlerden toplanan milyarlarca veri arasından parçacık fiziğine ilişkin yeni bilgilerin ayıklanması ve yeni keşiflerin açıklanması, aylar alabilir.
CERN araştırmacıları, Fransa-İsviçre sınırında 27 km uzunluğundaki dairevi yeraltı tünelinde, esasen evreni oluşturduğu düşünülen "büyük patlama"nın bir benzerini yaratmaya çalışıyor.
CERN yetkilisi Steve Myere, "İki huzmeyi çarpıştırmak başlı başına zorlu bir iş. Bu, okyanusun ortasında çarpıştırmak üzere Atlantik'in iki kıyısından birer toplu iğne fırlatmak gibi bir şey aslında..." dedi.
Bu çarpıştırma deneyi ertesinde BHÇ yaklaşık bir yıl bakıma alınacak. Daha sonra asıl hedef olan 14 Tev gücündeki en büyük çarpıştırma için hazırlık yapılacak.
Bilim adamları, "büyük patlama" deneyinde kozmosun doğasını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor. Bir mikro saniye sürecek çarpışmada, temel element parçacıkları, atom çekirdeklerini oluşturmak için birleşmeye başlamadan önce meydana gelen Big Bang (büyük patlama' anındaki koşulların oluşturulması öngörülüyor.
Tarihin en büyük deneyi başarılı

Yelkenli uzay süpürgesi

Yalnızca 3 kg ağırlığında ve 10 X 30 cm boyutlarındaki Uydu, fırlatıldıktan sonra açılacak 25 metrekare alana sahip, ince polimerden bir yelken de taşıyor. Yelken, yerin yüzlerce km üzerinde bile az sayıda bulunan hava moleküllerinin itişiyle ve güneş ışınlarının baskısıyla uyduya küçük, ama sürekli bir itki sağlıyor.
Maliyetinin 1,5 milyon doları geçmeyeceği hesaplanan uyduyu geliştiren Surrey Space Center adlı kuruluşun yetkilileri, deneylerin başarılı sonuç vermesi halinde, nanouydunun gelecekte Dünya yörüngesine fırlatılacak her araç için zorunlu bir eklenti haline gelebileceğini belirtiyorlar. Nanouydunun ayrıca başka ticari uydularla birlikte fırlatıldıktan sonra hedefiyle buluşabileceği de kaydediliyor.
Küçük yelken nanouydunun yapışacağı araç ya da roket kademelerinin yörüngedeki hızlarını yavaşlatarak daha çabuk atmosfere girip yanmalarını sağlayacak.
Daha önce yapılan çalışmalar, yeryüzünün birkaç yüz km üzerinde toplam kütlesi 5.500 ton olan çöp bulunduğunu ortaya koymuştu. Bunlar mikroskopik parçacıklarından görev süresini doldurmuş uydulara ve uyduları uzaya taşıdıktan sonra atılan roket kademelerine kadar değişiyor.
Uzay çöpleri, 1957 yılında eski Sovyetler Birliği’nce fırlatılan Sputnik uydusuyla başlayan uzay çağının bir mirası. O günden bu yana fırlatılan uyduların sayısı 6000’i aşıyor ve bunların yarıya yakını işlevlerini çoktan yitirmiş olarak başıboş dolaşıyor. 10 Şubat 2009 tarihinde eski bir Rus Askeri uydusunun bir Amerikan haberleşme uydusuna çarpması, bu hurdalıkta bekleyen tehlikeleri gözler önüne seriyor. Patlama artıkları, boya döküntüleri, güneş panel parçaları, radyoaktif ya da kimyasal yakıt artıkları gibi her türden küçük boyutlu çöp, insanlı uzay araçları ya da aktif uydular için daha da büyük bir sorun oluşturuyor.
NASA, boyutları 10 cm’nin üzerinde olan 17.000 çöp parçasını sürekli izliyor. Boyutları posta pulu kadar olanların sayısıysa 70.000 kadar. Her boyutta çöpün toplam sayısınınsa 1 milyon kadar olduğu düşünülüyor.
Saate 36.000 km’ye ulaşan hızlarla dolanan bu parçacıklardan 1 mm boyutunda olan birinin bir uzay aracına çarpması, 22 kalibrelik bir tabancadan ateşlenen kurşun etkisini yapıyor ve uzay araçlarında hasara yol açıyor. Bir bezelye tanesi iriliğindeki çarpmanın şiddetiyse, “saatte 60 km hızla çarpan bir kasanınkine eşit!” .Bu çarpma uzay araçlarının zırhlarınuı delebildiği için yaşamsal tehlike de yaratıyor.
Bir Tenis topu büyüklüğündeki top parçasının çarpması ise 25 dinamit çubuğunun patlamasına eşit.
Yelkenli uzay süpürgesi

Dünyanın en güçlü böceği

LONDRA - Dünyanın en güçlü böceğinin, dışkıyla beslenmesi nedeniyle halk arasında "b..böceği" ya da "gübre böceği" olarak adlandırılan "Onthophagus taurus"un erkek cinsi olduğu bildirildi.
İngiliz ve Avustralyalı Bilim adamlarının yaptığı araştırma, bu böceğin ağırlığının 1141 katını çekebildiğini gösterdi. Bu rakam, 70 kilo gelen bir kişinin örneğin 6 adet çift katlı otobüsün toplam ağırlığı olan 80 ton çekmesi anlamına geliyor.
Bilim adamları, söz konusu böceklerin dişilerle çiftleşebilmek ve rakip erkeklerle mücadele etmek için "farklı yöntemler izlediğine" de tanık oldu. Dişilerin çiftleşmek için gübrenin altında tüneller kazdığını belirleyen Bilim Adamları, uzun antenli erkek böceklerin testislerinin küçük, kısa antenlilerinkinin ise büyük olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmacılar, uzun antenli erkeklerin tünele giren diğer erkek böceği buradan çıkarmak için antenlerini kullandığını, kısa antenlilerin ise "kavga etmek" yerine daha fazla sperm üreterek yumurtaların döllenme şansını artırdığını gözlemledi.
Dünyanın en güçlü böceği

Kendini onaran reaktör

ABD Enerji Bakanlığı’na Bağlı Los Alamos Ulusal Laboratuarı’ndan bilimciler, nanokristallerden oluşmuş özel malzemeler kullanılarak ileride Nükleer reaktör çeperlerinin radyasyon hasarını kendiliklerinden onarabileceklerini gösterdiler.
Nükleer reaktörlerin tasarımında reaktör kalbininin çeperlerinin yapılacağı malzemenin seçimi çok önemli. Çünkü kalp (içinde uranyumun parçalanmasıyla enerji üreten bölüm) son derece ekstrem bir ortamda çalışıyor. Sürekli ışınıma (radyasyon) maruz kalmanın dışında reaktör kalbini oluşturan malzeme çok yüksek sıcaklıklar, fiziki Stres ve aşınmayla da baş etmek zorunda.
Yalnızca radyasyon bile nanoölçekte (metrenin milyarda biri ölçeklerinde) büyük zarar verebiliyor. Güçlü radyasyon atomları tek tek ya da gruplar halinde malzemenin kristal yapısı içindeki yerlerinden sökebiliyor ve bunlar yapıdaki başka atomların arasına girerek kıristal yapıyı bozuyor. Ayrıca, yerinden edilmiş her atom da geride bir boşluk bırakmış oluyor. Bu deşilmiş atomlar ve geride bıraktıkları deşikler reaktör çeper malzemesi içinde biriktikçe, malzemenin kabarmasına, sertleşmesine ya da kırılgan hale gelmesine neden olarak kalpte felaketli bir kazaya yol açabiliyor.
Los Alamos bilimcileri, Science dergisinde yayımladıkları Bilgisayar benzetim (simulasyon) sonuçlarıyla, mikroskopik bakır taneciklerinden oluşmuş nanokristalli bir malzemenin bu hasarı kendi kendine tamir edebildiğini gösterdiler.
Malzemeyi oluşturan nanotaneciklerin her biri bir virüs kadar ya da daha küçük. Nanokristal malzemeler, farklı atomlardan taneciklerin bir karışımıyla, bu tanecikler arasındaki arayüzlerden oluşuyor. Bu arayüzlere “tanecik sınırı” deniyor. Nanokristalli malzemelerde daha fazla tanecik sınırı bulunduğundan, bunlar, daha iri tanecikli malzemelere kıyasla radyasyona daha dayanıklı oluyorlar.
Araştırmacılar, bilgisayar benzetimlerinde bu dayanıklılığın, tanecik sınırlarındaki bir “doldurma-boşaltma” mekanizmasından kaynaklandığını belirlemişler. Bilgisayarlarda tanecik sınırlarıyla, atomların geride bıraktığı deşikler arasındaki etkileşim pikosaniye (saniyenin trilyonda biri) ile mikrosaniye (saniyenin milyonda biri) arasında değişen zaman ölçeklerinde gözlenmiş.
Kendini onaran reaktör

Reklamveren iPad e bayıldı

Yeni medyada reklama para harcamakta genellikle çekingen davranan reklamverenler iPad’e bayıldı! 3 Nisan’da ABD’de piyasaya sunulması beklenen iPad’de yer alacak Haber uygulamalarının sayfalarındaki reklam alanları şimdiden doldu.
Üçüncü taraflarca geliştirilen ve Apple tarafından onaylandıktan sonra cihazlara indirilebilen uygulamalar, geliştiriciler için de bir gelir kapısı. Özellikle Newsweek, Reuters, New York Times, BBC gibi haber kuruluşlarının iPhone ve iPad uygulamaları en çok tercih edilenler arasında.
Dünyanın en büyük kargo taşıma firmalarından FedEx, cihaz henüz piyasaya çıkmadan The Wall Street Journal, Newsweek ve Reuters’ın iPad uygulamalarından 90 günlük reklam alanı satın aldı. Daha da çarpıcısı, Chase Sapphire kredi kartının The New York Times’ın iPad uygulamasındaki bir alanı 60 gün boyunca kapatmış olması.
The New York Times’ın iPad uygulamasında reklam sözleşmesi imzalayan firmalar arasında Unilever, Toyota Motor, Korean Air, Oracle, Buick, Capital One da var. Üstelik gazetenin uygulaması Bedava da değil. The New York Times’taki haber ve makaleleri iPad’den takip etmek isteyenler, abonelik için ayda 17,99 dolar ödeyecek.
Ancak reklamverenlerle yayımcılar arasında iPad’deki uygulamalarda bulunacak reklamların nasıl fiyatlandırılacağı konusunda hala farklılıklar mevcut. Kimi sabit ücret talepe derken, kimileri de genelde başvurulan yöntem olan sayfada görüntülenme sayısını baz alıyor.
The New York Times gazetesine konuşan reklam ajansı uzmanları, iPad reklam tarifelerinin 3 ila 6 ay içinde belirli bir aralığa oturacağına inanıyor. Zira iPad satışlarının, reklamların gösterim sayılarıyla doğrudan ilişkisi var. Uzmanlara göre, şimdiden ilan anlaşması yapan firmaların asıl amacı, çok popüler olması beklenen bir üründe yer alan ilk markalardan biri olmak.
Reklamveren iPad'e bayıldı

Farmville artık kendi evinde

İSTANBUL - "Farmville" kendi resmi internet sitesini açtı.
Farmville.com (http://www.farmville.com/) adresinden forumlara girebilmek, Oyun konusunda destek almak ya da oyunun dükkanına ulaşmak mümkün olacak.
Oyunun kendi dükkanında, anahtarlıktan tişörtlere kadar bir sürü eşya da satın alınabilir.
İsteyenler, bu özel sitedeki oyuna Facebook üzerinden de girebilir.
İLGİLİ HABER
Facebook'ta meraklısına Farmville tüyoları
'Farmville' artık kendi evinde

Tehlikeli göktaşına bütçe kalmadı

Çok küçük de olsa Dünya’ya çarpma ihtimali bulunan Apophis göktaşının rotasını ve özelliklerini daha doğru tespit edebilmek için hazırlanan projeye ‘kriz’ çarptı.
Bugüne kadar yapılan ölçümlere göre 2036’da Dünya’nın yakınından geçecek olan Apophis, ABD’nin Porto Riko’daki Arecibo Gözlemevi’nin takibinde. Gözlemevi Ocak 2013’te Apophis’e air radar ölçümlerine hazırlanıyor. Bu ölçümler eksiksiz şekilde tamamlanabilirse, en az yüzde 95 kesinlikle göktaşının Dünya’ya çarpma ihtimali hesaplanmış olacak.
Ancak gözlemevinin bu görevi yerine getirebilmesi için ABD hükümetinin getirdiği bütçe kesintilerinden kurtulması gerekiyor. Gözlemevi yöneticisi Dr. Michael Nolan, bütçenin 2-3 milyon dolar artırılmaması veya bu kadarlık ek ödenek bulunamaması halinde 2011-2013 arasında yapılacak Apophis gözlem ve ölçümlerinin hiç birinin gerçekleşemeyeceğini söyledi.
Göktaşının sağa sola sapmalarının teleskopla izlenebileceğini söyleyen Dr. Nolan, ancak tüm diğer Dünyaya Yakın Nesneler (Near Earth Objects - Neos) gibi Apophis’in uzaklığının ancak radar ölçümleriyle kesinleştirilebileceğini belirtti.
Nolan’a göre de dünyada bu işi yapabilecek tek gözlemevi Arecibo. Gözlemevinin yıllık bütçesi yılda 12 milyon dolar.
Göktaşı ‘99942 Apophis’, çarpma ihtimali son derece düşük de olsa bugüne kadar tespit edilebilen en ‘tehlikeli’ uzay cismi. Amerikan uzay ajansı NASA, geçen yıl göktaşının 13 Nisan 2036’da Dünya’ya çarpma ihtimal hesaplarını düzelterek 45 binde birden, 250 binde bire indirmişti.
Çapı 300 metre olan göktaşına ilişkin ilk hesaplar, Dünya’ya 2029’da yüzde 2.7 gibi olasılıkla çarpacağı yönündeydi.
Tehlikeli göktaşına bütçe kalmadı

Hz İsa nın yemeğine porsiyon analizi

Hıristiyan sanatının önemli klişelerinden olan ve Hz. İsa’yı 12 havarisiyle birlikte son yemeğini yerken resmeden tabloların tarih içindeki seyri, tabakların, porsiyonların, ekmek ölçülerinin (dolayısıyla da göbeklerin) yüzyıllar boyunca büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Cornell Üniversitesi (ABD) araştırmacılarından Profesör Brian Wansink, kardeşi ilahiyat profesörü Craig Wansink ile birlikte ünlü ressamlarca en eskisi 1000, en yenisi 1700 yılında yapılmış 52 “Son Yemek” tablosunu incelemiş. Ressamlarca içinde bulundukları dönemin yemek alışkanlıklarını yansıtan resimlerde sofranın üzerindekiler, “çağımızın hastalığı” olarak nitelenen obezitenin çağlar boyunca nasıl geliştiğini gözler üzerine seriyor.
Üniversite’nin Gıda ve Marka Laboratuarı’nda görevli araştırmacılar, İsa’nın zamanında bölünmemiş bir ekmek somununun genişliğinin, bir kişinin kafasının iki katını aşmadığı varsayımından hareket ederek, resimlerdeki yemeklerin miktarını havarilerin ortalama kafa genişliği ile karşılaştırmışlar.
El Greco, Leonardo Da Vinci, Lucas Craach ve Rubens gibi çağlarının ünlü isimlerinin imzalarını da taşıyan tablolar, 1000 ile 1700 yılları arasında porsiyonların yüzde 69, tabak büyüklüklerinin yüzde 65, ekmek büyüklüğünün yüzde 23 artmış olduğunu gösteriyor.
Resimlerdeki porsiyon miktarlarındaki değişimin, teolojiden çok çağın kültürünü yansıttığına işaret eden Craig Wansink, “Yemek miktarındaki artışın dini bir nedeni yok. Ola ki yemekler gerçekten büyüdü ya da insanların yemeğe olan ilgileri arttı” diyor.
'Son yemek' klişesine 20. yüzyıl Rastafaryan yorumu
Brian Wansink de resimlerin “yaşamın sanatı izlediğini” gösterdiğini kaydederek, “Son bin yıl içinde gıda üretiminde, erişilebilirliğinde, güvenliğinde, miktarında, ve ucuzluğunda radikal artışlar olduğunu” dile getiriyor.
Hz İsa'nın yemeğine 'porsiyon' analizi

Çin de Google boykotu

Arama motoru Google’ın Çin’de uğradığı sansür ve siber saldırılara tepki gösterip ülkedeki sunucularını kapaması, ülkede firmaya karşı boykotları tetikledi. Son olarak ülkenin en büyük üç Mobil operatöründen biri olan China Unicom, kontratla sattığı cep telefonlarında sabit olarak bulunan Google arama motoru uygulamalarını kaldıracağını açıkladı.
Karar, özellikle yine Google’a ait olan Android işletim sistemiyle çalışan ve China Unicom için Samsung ve MOTOROLA tarafından üretilen telefonları etkileyecek. Çin’de mobil telefon sahipliği, internet kullananları bile geçtiği için, kararın Google’ı sarsacağı yorumları yapılıyor.
BBC’nin haberine göre, Çin’de artık sansürlenmiş arama sonucu vermeme kararı alan Google, “ancak operatör ve servis sağlayıcılarla yapılan sendikasyon anlaşmalarına sadık kalacağız” diyerek bir süre daha yönetimin sansür taleplerine uygun davranacağını bildirmişti. Google’dan yapılan açıklamada, mevcut sözleşmeler bittikten sonra filtrelenmiş arama servisi için Çin’de arıtk sendikasyon verilmeyeceği belirtildi.
Öte yandan devlet mülkiyetinde veya yanlısı kuruluşların da katkısıyla Googel'a karşı ülkede boykot girişimleri başladı. Bu sınıftaki internet sitelerinde "Google'a ihtiyacımız yok, bizim Baidu'muz var!" şeklinde sloganlara sık rastlanıyor. Ayrıca bazı büyük alıiveriş sitelerinin yan hizmet olarak sitelerinde kullandıkları Google arama motoru butonunu kaldırdıklaır bildiriliyor.
Google, 22 Mart’ta açıkladığı kararla, Çin devletinden gelen sözcük filtreleme ve sansürleme talepleriyle buna bağlı siber saldırılara tepki olarak ülkedeki sunucularını kapatacağını ve Çin içinden yapılan Google aramalarının artık Hong Kong’taki sansürsüz Google sunucularına yönlendireceğini bidlirmişti.
Google’ın kararı Çin yönetiminde tepkiye yol açtı. Ancak henüz kelime bazında filtreleme dışında henüz Hong Kong Google’a yönelik bir blokaj devreye sokulmadı.
Çin'de Google boykotu

Türkiye nin ilk 3D televizyonu

LG Electronics, Türkiye'nin ilk 3D televizyonunu pazara sunmaya hazırlanıyor. Firmadan yapılan açıklamada Dünyanın tek 400 Hz hızına sahip Full LED Slim 3D TV’sinin 20 Nisan 2010 tarihinde piyasaya sürüleceği duyuruldu.
LG Electronics’in geliştirdiği ve 2010 Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (CES), tüm TV kategorileri arasında en önemli ödül olan “En İyi Yenilikçilik Ödülü”nü (Best of Innovations) kazanan dünyanın tek 400Hz hızına sahip Full LED Slim 3D TV’si, Türk kullanıcılarla buluşuyor.
LG’nin IOP(Integrated Optical Plate) adını verdiği panel teknolojisine sahip LG Full LED Slim 3D TV, pazardaki en gerçekçi ve en akıcı 3D görüntü deneyimini sunma iddiasını taşıyor. Televizyon, TruMotion 400Hz görüntü yenileme ve 10,000,000:1 dinamik kontrast oranına sahip.
Infinia serisinin 3D özellikli öncü modelinin kalınlığı 22.3mm, çerçevesinin genişiliği de 8.5mm. Çoklu resim Formatı’nı destekleyen ürün, kullanıcılara 3D içerikler yaratma imkanı da sağlıyor. Yani kullanıcılar 3D kameralarıyla çektikleri görüntüleri PC’de dönüştürmek zorunda kalmadan LG 3D TV’den izleyebiliyor.
Televizyonla birlikte sunulan 3D gözlük, USB üzerinden şarj edilebiliyor ve 40 saat kesintisiz çalışabiliyor.
Firmanın açıklamasına göre Türkiye'de piyasaya sürülecek 3D televizyonların fiyatları KDV dâhil yaklaşık 7.000TL ile 11.000TL arasında değişecek.
Türkiye’nin ilk 3D televizyonu

Güneyde de tyrannosaur varmış

Güney yarımkürede ilk kez bir tyrannosaur fosili bulundu.
Avustralya'nın güneydoğu kesiminde yer alan en az 105 milyon yıllık bir jeolojik bölgedeki bir dinozor barınağında bulunan bu kalça kemiğinin 30 santimetre uzunluğunda olduğu belirtildi.
Bu araştırmaya katılanlardan İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi Yerbilimleri bölümünden Profesör Roger Benson, bu kemiğin şüphesiz bir tyrannosaura ait olduğunu, bu etobur dinozorların kalça kemiklerinin kendilerine özgü ve ayırdedilebilir olduğunu kaydetti.
Benson, bu keşfin çok ilginç olduğunu, bu zamana kadar tyrannosaur fosillerinin sadece kuzey yarımkürede bulunduğunu, bu durumun da paleontologları bu dinozor türünün hiçbir zaman güneye ulaşmayı başaramadığı düşüncesine sevk ettiğini söyledi.
Sadece bir kemik bulmalarına karşın, bu keşfin, 110 milyon yıl önce bunun gibi küçük tyrannosaurların gezegenin her yerinde yaşamış olabileceklerini gösterdiğini belirten Benson, bu keşfin, bu dinozor grubunun evriminin anlaşılması açısından çok önemli olduğunu bildirdi.
Güneyde de tyrannosaur varmış

Çakma kozmonotlar iş başında

Altı “çakma kozmonot”, Mars yolculuğunun zorlu koşullarını sınamak üzere 520 gün süreyle küçük bir ortamda dış dünyadan tecrit edilmiş halde yaşayacak.
İnsanlığın uzaya yayılma düşünün ilk durağı olan Mars’a yolculuk için finansman ve mühendislik sorunları henüz çözüm beklerken, “Kızıl Gezegen”e ayak basacak Astronot, kozmonot ya da taykonotların öncüleri zorlu yolculuğu Dünya’da yaşamaya hazırlanıyor.
Bir ön elemeyi geçen dört Avrupalı gönüllü (bir Belçikalı, iki Fransız ve bir Kolombiya asıllı İtalyan) arasından daha sonra seçilecek iki kişi, Avrupa uzay Ajansı (ESA) ile Rusya Biyomedikal Sorunlar Enstitüsü’nün (IBMP) işbirliği çerçevesinde 18 ay süreyle bir uzay gemisini temsil edecek kapalı bir modülde yaşayacak. Avrupalı “kozmonotlar”, Deney için daha önce seçilmiş üç Rus ve bir Çinli “meslektaşlarına” katılacaklar. Asıl deneyin başlamasından önce 4 Rus ve iki Avrupalı gönüllü modüller içinde 105 günlük bir ön deney gerçekleştirmişti.
“İnsanlı Mars Keşfi” için hazırlık yapanlar arasında ABD, Avrupa,ve Rusya’ya son yıollarda iddialı uzay projelerine imza atan Çin de katılmış bulunuyor. Ancak uzmanlar, finansal ve teknolojik gerekçelerin, bu ülkeleri ya da içlerinden bazılarını sefer için işbirliği yapmaya zorlayacağı düşüncesindeler.
Mars500 adıyla Mayıs ayında başlayacak projenin amacı, uzun ve zorlu geçecek Mars yolculuğu için gerekli tıbbi ve zihinsel gereksinimleri ortaya çıkarmak. “Yolculuk” sırasında gerçekleştirilecek Bilimsel araştırmalar, uzun süreli tecritin Stres, hormon düzeyleri, uyku kalitesi, ruhsal durum ve Diyet desteklerinin etkisi gibi psikolojik ve fizyolojik sonuçlarını belirlemeye yönelik
Deneyin Mars500 diye adlandırılmasının nedeni, konvansiyonel itkiyle yol alacak bir uzay aracıyla yapılacak Mars seferinin 520 gün süreceğinin hesaplanması. Yolculuk için hazırlanan projelerde Mars’a varış süresi 250 gün, Mars yüzeyinde araştırmalar için 30 gün, Dünya’ya dönüş süresi için de 240 gün öngörülüyor. Başka uzmanlara göreyse daha gerçekçi bir simulasyonun çok daha uzun yolculuk sürelerine göre uyarlanması gerekiyor.
Örneğin, NASA’ya bağlı Lyndon B. Johnson Uzay merkezi araştırmacılarınca Mars yolculukları için hazırlanan bir şablon projede, 400 tonluk bir uzay aracının Ares V roketleriyle taşınacak parçalarla alçak Dünya yörüngesinde montajlanmasının ardından 900 gün sürecek bir Mars seferi öngörülüyor. Bu şablona göre astronotların Mars yüzeyinde kullanacakları barınak ve ekipmanla, astronotları geri getirmek üzere Mars yörüngesinde bekleyecek olan modül, daha önce önceden başka araçlarla gezegene indirilmiş olacak. Mars ve Dünya’nın yörünge hareketlerine göre hesaplanan “fırsat pencerelerinde” fırlatılacak araçlar için uzun ve hızlı yolculuk süreleri hesaplanıyor. Mars yüzeyinde kısa kalış senaryosuna göre gidiş geliş yolculukları için 400-600 gün, gezegen yüzeyinde kalış içinse 30-90 gün öngörülüyor. Uzun kalış seçeneğindeyse 400 gün gidiş dönüş, 500 gün de Mars yüzeyine daha önce indirilmiş Yaşam modülleri ve rover araçlarla 500 gün süreyle Keşif çalışmaları yapılacak. Her iki seçenekte de astronotlar, dönüş yolculuğu için gereken yakıtı önceden gönderilmiş bir tesiste Mars atmosferinindeki bileşenlerden üretecekler (Bkz: “Uzay kolonilerine doğru”, NTV Bilim, Sayı 5, Temmuz 2009, s. 32-45)
Moskova yakınlarında kurulu Mars500 tesisi, birbirine bağlı dört ayrı modülden oluşuyor. 550 metreküp toplam iç hacme sahip olan modüllerde pencere bulunmuyor. “Mars yolcuları”nın yaşam modülünün monotonluğunu azaltmak için duvarlar ahşap panellerle kaplanmış. Bir modüldeyse Mars yüzeyi oluşturulmuş. Deney başladıktan 250 gün sonra mürettebat ikiye bölünecek ve içlerinden üçü “Mars toprağı’nda çalışmalar yapacak. Katılımcıların gereksinimlerini karşılamak içinde modüllerin yakınlarında kurulmuş bir “görev kontrol merkezi” bulunuyor.
Deneyi mümkün olduğunca gerçek koşullara uydurmak için başlangıçtan iki ay sonra katılımcılar ile dış dünya arasındaki mesajların gidiş gelişine 20 dakikalık bir gecikme uygulanacak. Yani “Mars”taki temsilcilerimizin “Yeryüzü”ne gönderecekleri mesajların ulaşması için 20 dakika geçecek, anında verilecek yanıtlar için de bir 20 dakika daha beklemek gerekecek.
'Çakma kozmonotlar' iş başında

The Times sitesi ücretli oluyor

Avustralyalı iş adamı Rupert Murdoch'a ait olan News International şirketi bünyesindeki The Times gazetesinin internet sitesine günlük 1 sterlin (2,3 TL) haftalıksa 2 sterlin (4,6 TL) bedelle erişilebilecek.
İnternette habere Bedava erişilebilmesinin Gazete satışlarında düşüşün ana nedenlerinden biri olarak görülürken, New International şirketi yöneticisi Rebekah Brooks, "Habercilik işini ekonomik yönden heyecan verici bir hale getiren kritik bir adım attıklarını" söyledi.
Bununla birlikte bazı yetkililer ve gazeteciler, Times'ın riskli bir karar aldığını, bunun "internetin ücretsiz bilgi ulaşımı anlayışına uymayan bir strateji olduğunu" savunuyor.
İnternetin yaygınlaşmasıyla Times'ın satışlarının azalması nedeniyle böyle bir karar aldığına dikkat çekiliyor.
The Times sitesi ücretli oluyor

Bilinmeyen bir insansı

Orta Asya’daki bir mağarada bulunan bir serçe parmağından elde edilen DNA örneklerinin, şimdiye kadar bilinmeyen bir insan tipine ait olduğu açıklandı. Çeşitli uluslardan bilimcilerin Denisova Mağarası’nda yaptıkları kazıların bulguları, soyu tükenmiş bu insanların 48.000-30.000 yılları arasında yaşamış olduklarını ortaya koyuyor. Parmak fosiliyle birlikte aynı toprak katmanında bir bilezik va başka süsü eşyalarına da rastlanmış.
Araştırmacılarca X-Kadın diye adlandırılan bir dişiye ait serçe parmak fosilinden elde edilen mitokondriyel DNA örnekleri (yalnızca annelerden çocuklara aktarılan özel bir DNA türü), sözkonusu insanın bilinen insan türleri olan Homo sapiens sapiens (modern insan) ve Homo sapiens neandertalis (Neandertal insan) farklı olduğunu gösteriyor.
Geçtiğimiz yıllarda da bilimciler, Modern insanın Asya’ya yayılmasından çok sonra, yaklaşık 12.000 yıl önce Endonezya’ya ait Flores adasında yaşamış cüce bir insan türüne rastlamışlardı.
Araştırmayı yürütenlerden Almanya’daki Max Planck Everimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Svante Paabo, “ Bu mitokondriyel genomu 1 milyon yıl önce kim çıkardıysa, bu şimdiye kadar radar ekranlarımızda görünmeyen yeni bir yaratık” diyor.
Neandertaller de Modern insanın Afrika’dan Dünya’ya yayılmasının ardından, yaklaşık 28.000 yıl önce ortadan kalkmıştı. Neandertallerin modern insanlarla cinsel kaynaşmaya girip girmedikleri, antropologlar arasında tartışma konusu. Bulgular büyük ölçüde bir bölgeye, örneğin İberya Yarımadası’na modern insanın gelmesinden kısa süre sonra neandertallerin yok olduğunu gösteriyor. Buna karşılık Denisova Mağarası’ndaki bulgular, bu iki insan türüyle birlikte yeni insan tipinin de bir arada yaşadığının bir kanıtı.
Buna rağmen keşfi yapan bilimciler, X-Kadın’ı yeni bir insan “türünün” temsilcisi olarak nitelemek konusunda ihtiyatlı davranıyorlar.
Bilinmeyen bir insansı

Sivrisinekler aşı oldu

Japonya'nın başkenti Tokyo'ya yakın Jichi tıp fakültesi araştırmacıları, Genetik değişimle sivrisineklerin tükürüklerinde tatarcık hummasına karşı aşı üretmelerini sağladı. Bu sineklerin ısırdığı farelerin ise hastalığa karşı antikor ürettiği tespit edildi.
Araştırmayı yöneten Prof. Shigeto Yoshida, genetik değişime uğratılmış sineklerin ısırdıkları "kurbanlarının" normal bir aşı olmuş gibi hastalığa karşı korunduğunu, ama bu yöntemin "ücretsiz ve acısız" olduğunu belirtti.
Yoshida, ileride, sıtma taşıyıcısı sivrisineklerin sıtmaya ve başka tropik hastalıklara karşı aşı olarak kullanılabileceğini kaydetti.
"Uçan aşıların" bazı problemlere yol açabileceğini belirten uzmanlar ise genetik olarak değiştirilmiş sivrisineklerin doğaya salınması halinde bunun kontrolsüz aşılama anlamına geleceğini, aşının dozunun ayarlanmasının zor olacağını ve insanların, rızası alınmadan aşılanmaya muhtemelen karşı çıkacaklarını ifade ediyor.
Sivrisinekler 'aşı' oldu

HTC nin 4G modeli Evo tanıtıldı

Son yılların en girişken ve yaratıcı firmalarından HTC, ilk 4G/WiMAX akıllı telefonunu tanıttı. EVO 4G adı verilen çok becerikli cihaz, aynı zamanda dünyada resmi duyurusu yapılıp nihai görselleri paylaşılan ilk 4G telefon ünvanını kazandı. Cihaz, Amerika’da operatör firma Sprint aracılığıyla dağıtılacak.
Tasarım ve boyutlar itibarıyla zaten çok tutulan HD2 modelinden çokça esinlenen Evo, 480x800 piksel muhteşem bir TFT LCD ekrana, 8 megapiksel ana kameraya, önde 1.3 megapiksel ikinci kameraya, 1GB sabit bellek, 512 MB RAM ve 8GB bellek kartı hediyesine sahip.
HD2 modelinde olduğu gibi 1GHz hızında Snapdragon işlemci taşıyan Evo 4G, Android 2.1 işletim sistemiyle çalışıyor.
Yüksek çözünürlüklü ekran ve kameralardan, makinenin HD görüntüleme üzerine yoğunlaştığı kolayca anlaşılıyor. 4G bağlantı hızı da elbette HD görüntü aktarımına yeter de artar.
Cihazın, sekiz başka kablosuz cihaza internet bağlantısı sağlayabilen bir ‘router’ olarak çalışabildiğini de ekleyelim. Bu özellik pek tabi 4G şebeke olduğunda işe yarayacaktır. ABD’de halen 34 milyon kişi WiMAX 4G hızına sahip. Sprint, bu rakamı yıl sonunda 120 milyona çıkarmayı planlıyor.


HTC'nin 4G modeli Evo tanıtıldı

Intel den ODTÜ ve Bilkent e proje yatırımı

Intel, ODTÜ'nün MikroelektroMekanik Sistemler (MEMS) araştırma ve Uygulama Merkezi'ne 2,5 milyon dolarlık ekipman desteği yapacak, ayrıca ODTÜ'de yürütülecek Enerji Verimliliği Projesi ile Bilkent Üniversitesi'nde yürütülecek ''Kutupsal Kodlar'' projelerinin hayata geçmesi için destek verecek.
Intel ile ODTÜ ve Bilkent Üniversitesi arasında ''Akademik Araştırmalara Yönelik İşbirliği Anlaşması'' Sheraton Otel'de düzenlenen toplantıda imzalandı.
Toplantıya, TC Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Alpaslan Korkmaz, İntel Türkiye Genel Müdürü Çiğdem Ertem, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ile projeleri yürütecek Bilim insanları katıldı.
Erten, toplantıda yaptığı konuşmada, Intel'in Türkiye'de ve dünyada bilim ve teknolojinin gelişmesine yaptığı yatırımlar hakkında bilgi verdi.
İntel'in bilişim teknolojilerindeki rekabetini inovasyon ve Ar-Ge yatırımları ile sağladığını dile getiren Erten, ''Kendimizi geleceğin mimarları olarak adlandırıyoruz. Geleceği hayal ediyoruz ve geleceğin teknolojilerini destekliyoruz'' dedi.
İntel'in yıllık 6 milyar dolar Ar-Ge yatırımı yaptığını, bu miktarın yüzde 25'inin de gelecekte kullanılacak teknolojiler için ayırdığını anlatan Erten, MEMS'e yapılacak ekipman yardımının da İntel'in Ortadoğu bölgesindeki en büyük yatırımı olduğunu bildirdi.
TÜBİTAK tarafından da desteklenen Enerji Verimliliği Projesi'ni de İntel'in desteklediğini kaydeden Erten, bu Proje tamamlandığında bilgisayarların daha az elektrik enerjisiyle çalışmasının sağlanacağını kaydetti.
Bilkent Üniversitesi'nde yürütülecek ''Kutupsal Kodlar'' Projesi'nin de İntel için büyük bir öneme sahip olduğuna işaret eden Erten, proje ile kablosuz ağlarla iletişimin daha verimli hale getirilmesinin, bu konuda yeni teknolojilerin geliştirilmesinin sağlanacağını bildirdi.
Alpaslan Korkmaz da Türkiye'nin son yıllarda Ar-Ge alanında kararlı adımlar attığını, 2008'de 7 milyar dolarlık yatırım yaptığını belirtti.
PROJELER NEYİ KAPSIYOR?İntel'in dört ayrı fabrikasından sağlanacak toplam 2,5 milyon dolar değerindeki dört ayrı ekipman ile ODTÜ MEMS'in Ar-Ge kabiliyetinin ve üretim kapasitesinin arttırılması hedefleniyor. Savunmadan, biyomedikale, telekomünikasyondan, beyaz eşyaya kadar farklı alanlarda hayata geçirilecek akıllı sistemlerde kullanılmak üzere prototip olarak üretilen algılayıcılar için bugüne kadar 6 inç çaplı silisyum diskler kullanan ODTÜ MEMS, İntel'in desteğiyle artık 8 inç çaplı silisyum disklerde de üretim yapabilecek.
ODTÜ'nün Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nde üzerinde çalıştığı Enerji Verimliliği Araştırması ile de mikroçipler üzerinde titreşim enerji ve frekansını, güneş ya da ısı enerjisini yükselterek elektrik enerjisine dönüştürmeye yönelik araştırmalar yapılıyor. Bugüne kadar mikrosistemler üzerinde yapılan araştırmalar, İntel'in projeye desteği ile birlikte Mobil sistemler gibi farklı alanlarda devam edecek.
Intel'den ODTÜ ve Bilkent'e proje yatırımı

Google dan KOBİ lere 10 ipucu

Google Türkiye bugün gerçekleştirdiği bir toplantıyla, 6.000’den fazla KOBİ’ye veri analizlerinden ve internetin sağladığı diğer avantajlardan faydalanarak işlerini nasıl büyütebilecekleri konusunda Eğitim vermek amacıyla bir yıl sürecek bir Proje başlattığını açıkladı.
“AdWords ile Başarının Temelleri“ adı altında toplam 37 ilde gerçekleştirilecek eğitimler, 25 Mart Perşembe günü İstanbul’da Google’ın yerel iş ortaklarıyla birlikte gerçekleştireceği seminerle başlatılacak. KOBİ’lerin hedef kitlelerine nasıl daha iyi ulaşabilecekleri ve başarılı bir şekilde ölçümlenebilen pazarlama yöntemleri sayesinde kazançlarını nasıl artırabilecekleri konuları da eğitimde yer alan başlıklar arasında bulunuyor.
Eğitimlerle ilgili olarak konuşan Google Türkiye Ülke Müdürü Bülent Hiçsönmez, Türkiye’de 2 milyondan fazla Kobi olduğunu, fakat bunun sadece 400 bininin internetin sunduğu fırsatlardan yararlandığını söyledi.
Hiçsönmez, eğitim projesiyle KOBİ’lerin yurtiçi ve yurtdışında büyümelerini sağlayacak alanlara yatırım yapmalarına ve sayıları 27 milyonu aşan Türk internet kullanıcılarına doğru araçlarla ulaşabilmelerine yardımcı olmayı amaçladıklarını söyledi.
Konuyla ilgili bültende ayrıca KOBİ’lerin internet ve arama motorlarını en verimli şekilde nasıl kullanabileceklerine ilişkin 10 ipucu sıralandı. İşte Google'ın KOBİ'lere tavsiyeleri:
İşiniz için bir websitesi oluşturun: Kim olduğunuzu, ne yaptığınızı ve size nasıl ulaşılabileceğini dünyaya duyurun. İş dünyasıyla ilgili rehberlerde yer alın: Rehberlerde birçok rakibinizle aynı ortamda bulunursunuz. Sizi rehberin dizininde arayan müşterilerin karşısına daha birçok şirket çıkacaktır. Fakat sizi bir arama motorunda ararlarsa, sizi hiç bulamama ihtimalleri de vardır.İşinizi incelemek için internetten faydalanın: ücretsiz araçlardan faydalanarak, internette gezen insanların işinizle ilgili alanlarda neleri aradığını görün. Örneğin, Google Analytics kullanarak insanların websitenizde nelere baktığını öğrenebilir veya Google Arama Trendleri’ni kullanarak artan arama eğilimleri üzerinden gelişmekte olan “trend”leri görebilir, markanızın internetteki popülerliğini kontrol edebilirsiniz.İnsanlar hizmetinizi aradığında karşılarına çıkın: Sonsuz rakiplerle dolu bir ortamda, basit ve etkili araçlar kullanarak kullanıcıların sizi görmesini sağlayın. Şirketiniz, arama yapanlar için daha ilintiliyse doğal arama sonuçlarında daha üst sıralarda çıkacaktır. Doğal arama sonuçlarını daha fazla para ödeyerek değil, sadece websitenizin içeriğini geliştirip daha ilintili hale getirerek değiştirebilirsiniz.Online reklamcılık ve diğer mecralar – kazanan kombinasyon: Offline kampanyalar, online olanlarla desteklenmelidir. Araştırmalar gösteriyor ki, offline kampanyalar insanların internette şirketiniz hakkında arama yapmasına yol açıyor.Potansiyel müşterilere ulaşmak için reklam verin: Yeni müşteriler kazanmanın en etkili yollarından biri, arama sonuçlarının sağ tarafında görüntülenen “Sponsor Bağlantılar” kısmında reklam vermektir.Paranızı nereye yatırdığınızı bilin: Kimse parasını boşa harcama lüksüne sahip değildir. Bundan böyle paranızı nereye yatırdığınızı bilebilecek ve hangi kelimelerin yatırım yapmaya değer olduğuna karar verebileceksiniz.Farklı denemeler yapmaktan vazgeçmeyin: Elinizin altındaki reklamcılık kanallarını sürekli olarak karşılaştırmak, ölçümlemek ve işiniz için en etkili ve uygun fiyatlı olanına karar vermek önemlidir.Ölçümleme: Tasarruf etmek ve kontrolü elinizde tutmak amacıyla, hangi kelimelerin daha popüler ve hangilerinin “boşa harcanmış emek” olduğunu bilebileceksiniz. Anahtar kelimeler, reklam faaliyetlerinizin ince ayarını yapmakta çok önemli bir rol oynar. Kampanyayı yürütmek: Websitenizi yapan kişiye, istatistikler aracılığıyla siteniz için en uygun ve ziyaretçileri potansiyel müşterilere dönüştürmenizi sağlayabilecek içerik/tasarım kombinasyonlarını belirlemeniz konusunda yardımcı olan web sitesi Optimize Edici’yi kullanmalarını önerin.
Google’ın başlatacağı eğitim programı Kosgeb üyelerine ücretsiz olarak sunulacak ve Gaziantep, Bursa, Yalova, Bolu, Adapazarı, Kocaeli, Düzce, Gebze, Ankara, İzmir, Gaziantep, Denizli, Eskişehir, Kayseri, Konya, Adana, Trabzon, Samsun, Malatya, Uşak, Elazığ, Erzurum, Uşak, Afyon, Çorum, Tekirdağ, Mersin ve Kahramanmaraş illerinde gerçekleştirilecek.

Google'dan KOBİ'lere 10 ipucu

Gökadalar sürükleniyor

Gökbilimciler uzak gökada kümelerinin, Güneş Sistemimizden başlayarak güney gökyüzündeki Erboğa (Centaurus) ve Hydra (Suyılanı) takımyıldızlarından geçen bir hat boyunca saatte 1,6 milyon km hızla sürüklenmekte olduğunu belirledi. “Karanlık akım” diye adlandırılan bu esrarengiz hareketin 2,5 milyar ışıkyılı uzaklıklardaki gökadalarda bile gözlendiği açıklandı.
NASA’ya bağlı Goddard uzay Uçuş Merkezi’nden Alexander Kashlinsky yönetiminde çeşitli uluslardan gökbilimcilerin bulgularına göre bu gökadalar akıntısına, “görünebilir evren”in sınırları ötesinde bilinmeyen bir yapı neden oluyor.
Araştırmacılara göre bu hareketin yönü, Güneş Sistemi’nden Erboğa/Suyılanı takımyıldızları yönünde, yani bizden uzaklaşan bir doğrultuda gibi görünüyor. Ancak gökbilimciler, hareketin ters yönde, yani bize doğru olmadığını kesin olarak belirleyebilmiş değiller. Bunun için yeni çalışmalarını, şimdiye kadar incelenen 1400 gökada kümesinden çok daha fazlasını inceleyerek akım çizgisinin boyunu iki misline çıkarmaya odaklamış bulunuyorlar.
Kashlinsky ve ekibi, bulgularına ulaşabilmek için kümeyi oluşturan gökadalar arasındaki boşluğu dolduran milyonlarca derecedeki sıcak gazın yaydığı X-ışını fotonlarının, evrenin her yerini dolduran fosil ışınım üzerinde yaptığı çok küçük değişimleri gözlemişler. X-ışın fotonlarının fosil ışınımda yarattığı saçılma, gökada kümesinin hareket yönünü ortaya koyuyor. Bu saçılım, hareket yönünde mikrodalga fosil ışınımın sıcaklığında, ilk keşfeden Rus bilimcilerin adıyla Kinematik Sunyaev Zel’dovich Etkisi denen küçük bir değişime yol açıyor.
Evreni 13,7 milyar yıl önce ortaya çıkaran Büyük Patlama’nın ilk saniyesinin akıl almaz küçüklükte bir kesirinde meydana gelen ve “kozmik şişme” diye adlandırılan bir sürecin, başlangıçta bir protondan çok daha küçük olan evreni ışık hızının çok ötesinde bir hızla genişlettiğine inanılıyor. Bizim en duyarlı gözlem araçlarımızla belirleyebildiğimiz “görünür evren” ise, ışığın başlangıçtan bugüne erişebildiği mesafeyle sınırlı. Yani evrenin “ufuk çizgisi” sürekli genişleyerek göremediğimiz bölümleri de içeriye alıyor.

Evrenin yapısı, içeriği, geçmişi ve geleceği ile ilgili bilgilerimizi, evrenin her yerini dolduran bir fosil ışınımı inceleyen “Wilkinson Mikrodalga Düzensizliği Sondası” (Wilkinson Microwave anisotropy Probe – WMAP) adlı uydunun sağladığı verilere dayandırıyoruz. Bu ışınım, Büyük Patlama’dan 380 bin yıl sonra evreni dolduran plazmanın yeterince soğuması üzerine atom çekirdeklerinin serbest elektronları yakalayıp atomları oluşturmasıyla elektronlara çarpıp saçılmaktan kurtulan ve evrene yayılan ilk ışığın kalıntıları.
Başlangıçta gama dalgaboylarında olan bu ışınım, evrenin genişleyip soğumasıyla bugün -2,7 santigrat derece sıcaklığa karşılık gelen mikrodalga boyutlarına kaymış bulunuyor. Kozmoloji (evrenbilim) dilinde bu fosil ışınım, Kozmik Mikrodalga Fon Işınımı (Cosmic Microwave Background Radiation - CMBR) olarak adlandırılıyor.
Gökadalar sürükleniyor

Abel ödülü sayılar teorisinin mimarı na gitti

Abel Matematik Ödülünü Amerikalı profesör John Tate kazandı.
Texas'taki Austin Üniversitesinde öğretim üyesi olan Tate 1 milyon dolarlık ödülün sahibi olacak.
Jüri, Tate'i, "modern bilgisayarların gelişmesinde önemli rol oynayan sayılar teorisinin önemli bir mimarı" olarak niteledi. Açıklamada, Tate'in, "matematiğin en ayrıntılı ve karmaşık dallarından birini geliştirerek Modern matematikte aşikar bir iz bıraktığı" ifadesi yer aldı.
Tate ödülünü, 25 Mayıs'ta Norveç'in başkenti Oslo'da düzenlenecek törende alacak.
Abel ödülü 'sayılar teorisinin mimarı'na gitti

Matematik dehası fikrini değiştirdi

Dünyanın en zor matematik problemlerinden birini çözen ve kazandığı 1 milyon dolarlık ödülü reddedeceği söylenen 44 yaşındaki Rus matematikçi Dr. Grigory Perelman'ın, ödülü almayı 'düşünmeye başladığı' bildirildi.
"Dünyanın en zeki adamı" olarak kabul edilen ve Rusya'nın ikinci büyük kenti St. Petersburg'da, bakımsız bir evde yaşayan Perelman'ın ödülü reddetme kararının kesin olmadığı kaydedildi.
Rus internet Haber portalı "Lifenews", "Perelman ödülü yavaş yavaş düşünmeye başladı" başlığıyla verilen haberde, daha önce ödülü almak istemediğini açıklayan Perelman'ın bu konuda henüz son kararını vermediğini söylediği ifade edildi.
Perelman'ın, kendisini arayan gazetecilere, ödül konusunda son kararını vermediğini belirterek, "Bu konudaki nihai kararı verdiğimde bunu ilk olarak Clay Matematik Enstitüsüne bildireceğim" dediği kaydedildi.
Rusya Matematik Enstitüsünden 2005 yılında ayrıldıktan sonra Bilim insanı annesiyle kaldığı evinden pek çıkmayan Perelman, hayatını annesinin emeklilik maaşı ve özel derslerden elde ettiği gelirle sürdürüyor.
100 yıldır matematikçilerin çözemediği Poincare Varsayımı problemini çözen Perelman, çözümü de internette yayımlamıştı.
ABD'deki Clay Matematik Enstitüsünün koyduğu 1 milyon dolarlık ödülü önce reddeden Perelman, "Meşhur olmak istemiyorum. Kahraman falan değilim" demişti. Matematik dahisi, 4 yıl önce de Uluslararası Matematik Birliği tarafından verilen ödülü, "Para veya ün beni ilgilendirmiyor. Hayvanat bahçesindeki bir hayvan gibi sergilenmek istemiyorum. Matematik kahramanı değilim. O kadar da başarılı değilim, bu yüzden herkesin gözünü bana dikmesini istemiyorum" diyerek reddetmişti.
Perelman'ın komşusu Vera Petrovna gazetecilere daha önce yaptığı açıklamada, "Bir kere dairesine girdim ve şoke oldum. Sadece bir masası, bir klozeti ve daha önceki oturanlar tarafından bırakılmış kirli bir yatağı vardı. Apartmandaki hamam böceklerinden kurtulmaya çalışıyoruz, ama onun dairesinde saklanıyorlar" diye konuşmuştu.
Perelman, Steklov Matematik Enstitüsü'nde çalıştığı 2002 yılında, 7 matematik muammasından biri olan söz konusu problemi çözdüğü iddiasıyla çözümleri internette yayınlamaya başlamıştı.
Matematik dehası fikrini değiştirdi

Google dan cesur karar

Arama motoru Google, Çin'den çekilmekten vazgeçti. Firma buna karşın, Çin'deki faaliyetlerini daraltma, bu ülkeden giriş yapanları, Hong Kong'taki sansürsüz sunuculara yönlendirme kararı aldı. Çin yönetimi Google'ın kararını sert dille eleştirerek "Firma, Çin'e verdiği yazılı sözü tutmamıştır" dedi.
Google'un Çin'de sansürlenmemesi konusunda Çin hükümetiyle yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanınca, firma, bu ülkeye karşı önlemlerini açıkladı.
Google'un internet üzerinden yayımlanan açıklamasında, Çin'deki araştırma ve geliştirme faaliyetlerini devam ettireceği, bu ülkedeki pazarlama faaliyetlerini koruyacağı, ancak arama motoru işlemlerinin Hong Kong merkezli Google'a yönlendirileceği ifade edildi.
Başka deyişle "Google.cn" adresine girerek Çin'den arama yapanlar, Hong Kong merkezli ve sansürsüz "google.com.hk" adresine yönlendirilecek.
Firmanın Kurumsal Geliştirmeden sorumlu Başkan Yardımcısı David Dummond, "Umarım Çin yönetimi kararımıza saygı duyar. Şunu da çok iyi biliyoruz ki istedikleri zaman Çin'den Hong Kong'a çıkışları bloke edebilirler" dedi.
Dummond, Hong Kong'daki sunucuları güçlendirme çalışmalarına başladıklarını, ancak engellenme olmadığı takdirde Çin'den gelen arama işlemlerinde yoğunluk nedeniyle bir süre yavaşlama olabileceğini söyledi.
Dummond ayrıca, Çin'den yapılan aramaları filtrlememe kararının tamamen ABD'deki merkez ofis tarafından alındığını, Çin'de görevli Google personelinin sorumlu tutulmaması gerektiğini de vurguladı.
PEKİN YÖNETİMİ TEPKİLİGoogle'ın kararına karşı Çin yönetminin ilk tepkisi sert oldu. Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi'nden yapılan açıklamada, Google'ın Çin yasalarına uyma konusundaki yazılı sözünü bozduğu ve ticareti siyasete alet ettiği suçlamasında bulunuldu.
Ofisin açıklamasında Google'ın kararının çok yanlışi getirdiği suçlamaların da mesnetsiz ve mantıksız olduğu belirtildi.
Google'un Çin'deki faaliyetlerini kısıtlama ve arama motoruna Çin'den girmek isteyenleri Hong Kong sitesine yönlendirme kararına Çin ve ABD'den açıklamalar geldi.
Çin'in Şinhua ajansının haberine göre, internet sorunlarından da sorumlu olan Çin Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi, yaptığı açıklamada, Google'un bu tutumunda baştan aşağı hatalı olduğunu, ayrıca yazılı taahhütlerini ihlal ettiğini bildirdi.
Google'un tamamen ticari olan bir konuyu siyasileştirdiği, Google tarafından Çin'e yapılan eleştirilerin de temelsiz olduğu, bunların kendilerinde hayal kırıklığına, öfkeye yol açtığı belirtildi.
ABD'de ise Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, Google ve Çin hükümeti arasında bir uzlaşmaya varılamamış olmasının üzüntü verici olduğu bildirildi. Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Mike Hammer, Google'un, Çin'deki "google.cn" adresine girenleri Hong Kong'daki Google sitesine yönlendirme kararını açıklamadan kısa bir süre önce, Ulusal Güvenlik Konseyi yetkililerini bilgilendirdiğini ifade etti. Sözcü, "Google, kendi çıkarına uygun gördüğü bir karar almıştır" dedi.
Sözcü, bu tür sorunların, zaten çeşitli sorunlarla karşı karşıya olan ABD-Çin ilişkilerini olumsuz yönde etkilemesini istemediklerini ifade etti. Google, Çin'deki sunucularına büyük çaplı korsan sadırıları düzenlendiğinin belirlendiğini, buna karşı Çin yönetiminin önlem alması gerektiğini belirterek, bu ülkeden tamamen çekilebileceği tehdidinde bulunuyordu.
Bu durum, zaten Çin'deki internet kısıtlamaları, İran'a yeni yaptırımlar, ABD'nin Tayvan'a silah satışı gibi nedenlerle gergin olan Çin-ABD ilişkilerine yeni bir sorun eklemişti.
Google'dan cesur karar

Firefox güvenlik yaması yayınlandı

Firefox'un sahibi Mozilla, Mart sonunda yayınlamayı planladığı Güvenlik yamasını beklenenden bir hafta önce yayınladı. Firefox 3.6 sürümündeki güvenlik zaafları, Almanya Enformasyon Güvenliği Ofisi'nin önceki gün açıkladığı güvenlik uyarısına konu olmuştu.
Mozilla, bu ay sonuna doğru yayınlamayı planladığı ve tarayıcıdaki açıkları kapatarak yüksek güvenlik sağlayacağı belirtilen Firefox 3.6.2 sürümünü bir süredir ‘beta’ olarak test ediyordu. Ancak firma, Almanya'dan gelen uyarıdan hemen sonra, ay sonunu beklemeden yeni sürümü devreye soktu.
Firefox güvenlik yaması yayınlandı

Allah ın adıyla sayfa açtı ve...

Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de bir Facebook kullanıcısı, ‘Allah’ adıyla Facebook profili açtığı için internet kullanmaktan men edildi. Sayfa başlığı olarak ‘Allah ve peygamberleri’ ismini kullanan şahıs yoğun tepkiler alıyordu.
Çoğunluk tarafından İslam’a saldırı olarak algılanan ve büyük tepki toplayan sayfa, şikayetler üzerine BAE Telekomünikasyon Düzenleme Dairesi tarafından kaldırtıldı. Tüm servis sağlayıcılara verilen talimatla da şahsın ülkede bir daha asla internete bağlanmaması sağlandı.
İngiliz The Telegraph gazetesinin haberine göre Arapça profil sayfasını ’Allah’ adını kullanarak açan şahıs, sayfada ‘kendinden başka kimseye inanmadığını’ belirtiyor ve Kuran’dan ayetlerin de bunu ispatladığını iddia ediyordu.
İsmi açıklanmayan şahıs, kısa sürede büyük çoğunluğu eleştiri ve hakaret yazan 600 bin kişi tarafından izlenir hale geldi. Sayfada kendisine sorulan soruları ‘Allah’ın ağzından’ yanıtlıyan şahıs dini tavsiyelerde bulunuyordu.
Ancak bardağı taşıran damla, çoğu zaman Kuran’da olmayan ayetler de uyduran şahsın ‘yakında yeni bir kitap yazacağı’ mesajını sayfasında yayımlaması oldu. Harekete geçen BAE yetkililerinin şahsı tamamen internetten men etti.
Karar ülkedeki Müslümanlarca onaylanırken, Sınır Tanımayan Gazeteciler’ce eleştirildi. Örgüt, sayfa kapatma kararına direnmediği için Facebook’u, şahsı internetten men ederek kişisel özgürlükleri kısıtladığı için de BAE yetkililerini kınadı.
Allah’ın adıyla sayfa açtı ve...

F35B dikey iniş testini geçti

Lockheed Martin Corp tarafından geliştirilen F35’in yeni nesil üyesinin üretimi sürecinde önemli bir aşama geçildi. Gecikmeler ve bütçe artışları yüzünden yıllardır sıkıntıya neden olan F35 programı, Lightning II modelinin geçtiğimiz haftasonu yapılan başarılı dikey kalkış-iniş denemesiyle rahat bir nefes aldı.
Esasen yerdeki hedefleri vurmak ve şehir içi, dağlık bölgeler gibi sadece dar ve kısa düzlüklere sahip yerlere inebilecek şekilde tasarlanan uçak, ABD Savunma Bakanlığı’nın siparişiyle geliştirildi. Pentagon’un toplam 2 bin 400 adet satın alacağı uçak, dikey kalkış ve iniş haricinde, hızını saatte 135 km/saate kadar düşürerek çok kısa mesafede de iniş ve kalkış yapabiliyor.
F35B dikey iniş testini geçti

Tümöre nanorobotla saldıracaklar

Damarda hastalıklı hücreleri bulup yok etmeye programlı nanobotların kullanımını öngören ve insanda kullanılması mümkün olabilecek nanorobotik tedavide önemli gelişmeler sağlandı.
Önde gelen ilaç firmaları kanser, RNA müdahalesi (RNAi) adı verilen ve körlük veya AIDS gibi hastalıkların gelişiminde rol oynayan proteinleri üreten genlerin devre dışı bırakılması yöntemi üzerine çok sayıda çalışma yürütüyor.
Daha önce de, yağ veya lipidler kullanılarak, tümördeki hedefe varma yöntemleri geliştirilmişti. Pfizer, Roche ve Alnylam gibi ilaç devleri geliştirdikleri RNAi ilaçlarını hedefe götürmeye odaklanmıştı.
Araştırmaya önderlik eden, kimyasal mühendislik profesörü Mark Davis’in tümörün hedeflenen yere ulaşması ve mekanizmanın işlemesi açısından heyecan verici bir noktada olduklarını belirttiği yöntemde, kanserli hücreyi bulan parçacık içeriye girip müdahale edici RNA veya ‘siRNA’yı bırakıyor. Böylece ‘ribonükleotid redüktaz’ denen ve kanserin büyümesine yol açan proteini üreten gen bloke ediliyor.
Davis, bu tedavinin tümörü küçültüp küçültmeyeceğini henüz bilmediklerini ancak tedavinin güvenliği açısından da henüz bir şey söyleyemeyeceklerini söylüyor.
Tümöre nanorobotla saldıracaklar

Chavez: İnternette komplo var

Venezueala’da muhaliflerin ve bazı ABD’li sivil toplum kuruluşlarının ‘interneti kontrol ederek sansürü yaygınlaştırmakla’ suçladığı Chavez, iddiayı reddetti ve yönetimi altında internetin ülkede yayıldığını savundu.
Chavez, onu ve yönetimini eleştiren Noticiero Digital adlı siteden açıkça şikayet etmiş, internet yayıncılığının kurallara bağlı olması gerektiğini söylemişti. Başkan Chavez, son aylarda Twitter ev Facebook gibi sosyal ağları da sıkça eleştirir olmuştu.
Ancak sansür suçlamasını reddeden Chavez, kendi yönetimi altında ülkedeki internet abonesi sayısının da beş yılda 550 binden 1.5 milyıona yükseldiğini söyledi.
Pazar günü yaptığı ‘Merhaba, Başkan’ adlı ulusa sesleniş konuşmasında internette örgütlenen ve eylem hazırlıklarını yapan grupları eleştirmekten de geri kalmayan Chavez, dış destekli komploların internette örgütlendiğini belirterek “her Venezuelalı, bir internet Askeri olarak ülkesini savunmalıdır” dedi.
"İnternette karşı-devrimci faaliyetler ve darbelere şahit oluyoruz" diyen Chavez, "bütün bunların kapitalizmle sosyalizm arasındaki mücadele olduğunu" söyledi. Chavez, rakiplerini internetten "bombalayacağını" da ifade etti.
Chavez: İnternette komplo var

Savaş tanrısını çok sevdik

Oyun severlerin favori oyunlarından God of War serisinin üçüncüsü, Türk,ye'de piyasaya çıktığı 17 Mart tarihinden bu yana, yani sadece beş gün içinde, 11 bin 700 adet satıldı. Oyun, en kısa sürede en çok satan Oyun olarak Türkiye oyun tarihine geçti.
Oyun dünyasına “merhaba” dediği 2005 yılından bu yana sektörde bir fenomen olmayı başaran oyunun milyonlarla ifade edilen bir hayran kitlesi bulunuyor. Firmanın açıklamasına göre Türkiye'de stokları tükenen oyun önümüzdeki haftadan itibaren yeniden raflarda olacak. Oyunun toplamda 30 bin adet satması ve tüm zamanların en çok satan oyunu olması bekleniyor.
Savaş tanrısını çok sevdik

Şehir meclisinde Farmville yasağı

Bulgaristan’ın Plovdiv şehir meclisinde Farmville yasağı uygulanmaya başladı.
Şehir meclisindeki Farmville salgını ilk kez şehir meclisinin iki hafta önceki bütçe toplantısında farkedildi. Ancak önceki uyarılara rağmen vekiller oyunu oynamaktan vazgeçmedi.
Ulusalcı Ataka partisinden Dimitar Kerin'in Farmville oynadığını gösteren fotoğrafın basına yansıması bardağı taşıran son damla oldu. Salgının sanıldığından daha ciddi boyutlarda olduğunu gören meclis yönetimi, aldığı bir kararla vekillere Farmville yasağı getirdi.
Önlemler bununla da bitmedi. Dimitar Kerin, partisinin eski üyelerinden olan bir başka vekilin verdiği teklifle, belediye meclisindeki komisyon üyeliğinden uzaklaştırıldı. Teklifi veren Todor Hristov, Kerin’in sanal çiftliğine daha çok zaman ayırması gerektiğini söyledi.
Şehir meclisinde Farmville yasağı

Alcatel-Lucent den İstanbul a Ar-Ge merkezi

Alcatel-Lucent, dünya çapındaki en yeni Ar-Ge merkezini İstanbul’da açtı.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın onayı ve T.C. Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın (Başbakanlık Yatırım Ajansı) desteğiyle faaliyete geçen merkez, Alcatel-Lucent bünyesinde yeni teknolojilerle ilgili bazı çalışmaların Türkiye’den yürütülmesini sağlayacak. Alcatel-Lucent Teletaş, bu projeyle Teknoloji ihracını artırmayı hedefliyor.
Alcatel-Lucent ve Başbakanlık Yatırım Ajansı tarafından bugün yapılan ortak yazılı açıklamada, 3 aylık Proje çalışmasını takiben hayata geçirilen Alcatel-Lucent Türkiye Ar-Ge Merkezi’nde ilk etapta 62 Türk mühendisin görev alacağı, bu sayının bir yıl içinde yaklaşık olarak 100’e ulaşacağı bildirildi.
Alcatel-Lucent’in Orta ve Doğu Avrupa, BDT ülkeleri Bölge Başkanı Luis Martinez-Amago,Alcatel-Lucent bünyesindeki en son Ar-Ge Merkezi’yle ilgili olarak yaptığı açıklamada, kaliteli insan kaynağı açısından Türkiye’nin son derece yüksek üretim ve tüketim potansiyeline sahip bir ülke olduğunu vurgulayarak, “Türkiye, teknik bilgi birikimi ve kalifiye iş gücü anlamında çok büyük bir potansiyele sahip" dedi.

Alcatel-Lucent'den İstanbul'a Ar-Ge merkezi

Bir Güneş-dışı gezegen daha

Gökbilimciler, şimdiye kadar keşfedilen 420’den fazla Güneş-dışı gezegen arasında, Güneş Sistemimizde bulunanlara en çok benzeyenini buldu. Ancak bu da, öncekiler gibi, kütleleri bakımından Jüpiter ve Dünya’yı andırsa da yaşanabilecek koşullara sahip değil.
Fransa’nın Ulusal uzay Araştırmaları Merkezi (CNES) tarafından yönetilen CoRoT uydusu tarafından keşfedilen gezegen, kütle ve sıcaklık bakımından Güneş Sistemi’ndeki Jüpiter’i andırıyor.
“Transit geçiş” yöntemi ile gezegen aramak ve yıldızlardaki sismolojik verileri saptamak üzerine fırlatılmış olan Uydu, CoRoT- 9b adlı gezegeni, çevresinde dolandığı yıldızı 145 gün gözledikten sonra 2008 yazında keşfetmişti. Gezegenin hareketlerinin daha sonra yeryüzünden radyal hız yöntemiyle de gözlenmesi sonucu, yörünge periyodunun ötesinde kütlesi, yoğunluğu, yüzey sıcaklığı gibi önemli bilgiler derlenebilmiş bulunuyor. Transit geçiş yönteminde Gezegenler, gözlenen yıldızların önlerinden geçerken ışıklarını kısmen perdeleyip ışık şiddetinde yol açtıkları döngüsel azalmalar sayesinde belirleniyor. Radyal hız yöntemindeyse, gezegen, kütleçekimiyle yıldızının hareketinde yol açtığı düzenli yalpaların duyarlı algılayıcılarla saptanmasıyla keşfediliyor.
60 kişilik bir “gezegen avcıları” grubunca Nature dergisinde yeni yayımlanan bulgulara göre, Yılan Takımyıldızı bölgesinde 1500 ışıkyılı uzaklıkta bulunan gezegenin kütlesi, Jüpiter’in %80’i kadar. Güneş’e benzeyen yıldızının çevresindeki yörünge turunu 95 “Dünya gününde” tamamlıyor. Uydunun gözlem araçlarından bakıldığında gezegenin yıldız önünden geçişi 8 saat sürüyor. Gezegenin kütlesi ve çapı, yoğunluğu konsunda da bilgi sağlıyor. Yıldızına olan uzaklığı da yüzey sıcaklığını ortaya koyuyor. CoRoT- 9b’nin yıldızına olan uzaklığı Güneş Sistemimizde Merkür’ün Güneş’e uzaklığı kadar.
Yüzey sıcaklığı 160 santigrat derece (gündüz tarafı) ve -20 derece (gece tarafı) aralığında. Gezegenin, Jüpiter ve Satürn gibi büyük ölçüde hidrojen ve helyumdan oluşan bir gaz devi olduğu, ancak 20 Dünya kütlesi tutarında daha ağır başka elementler de içeriyor olabileceği düşünülüyor.
ÖNCEKİ ÇOK FARKLICoRoT uydusu tarafından daha önce keşfedilmiş bulunan CoRoT-7b ise, çok farklı bir gezegen. Bu gezegen Dünyamızın yoğunluğunda ve 5 Dünya kütlesinde, yani kayaç bir gezegen. Ancak, benzerlik burada bitiyor. Güneş’ten biraz daha hafif (ve daha soğuk) bir turuncu cüce olan yıldızına öylesine yakın bir yörüngede dolanıyor ki, yüzeyinin erimiş lav sıcaklığında olması gerekiyor. Ayrıca, araştırmacılara göre, gezegen, yıldızının ve yakınlarındaki bir eş gezegenin yol açtığı genleşme ve büzüşme (gelgit) etkileriyle kendi içinden de ısındığından şiddetli bir volkanizmaya da sahip olabilir.
Başka bazı gökbilimcilerse, CoRoT-7b’nin yıldızına yakınlığı nedeniyle cehennemi yüzeyinden her 1 milyar yılda bir Dünya kütlesi madde yitirdiğini düşünüyorlar. Bu ekibe göre yaşamına Jüpiter gibi bir gaz devi olarak başlamış olan gezegen, zamanla gazdan oluşan dış katmanlarını tümüyle yitirmiş ve çıplak kayaç merkezi açığa çıkmış.
Bir Güneş-dışı gezegen daha

e-devlet le memur işsiz mi kalacak?

İSTANBUL - İnternetin hayatın her alanında yayılması ve iş yapma süreçlerini kolaylaştırmasının ardından, devletin kişi ve kurumlarla olan işlerini de daha hızlı hale getirmek için, bu iş ve işlemlerin elektronik ortamda yapılabilmesini amaçlayan e-devlet kavramı ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de hala e-devletin ne olup olmadığı tam anlaşılamamış olsa da İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve araştırma Merkezi Direktörü Dr. Leyla Keser Berber e-devletin büyük resme giden yolun sadece kilometre taşlarından biri olduğunu belirtip, esas yapılması gerekenin devletin tüm kademelerinin, şirketlerin ve vatandaşların birbirleriyle entegre bir hale gelmesi olduğunu anlatıyor.
Öncelikle e-devlet, Mobil devlet ve entegre devlet ne demektir? Bunları açıklar mısınız?Üçü de aslında şunu ifade ediyor; e- devletin vatandaşla buluşma şeklini ve e-devlet olarak o yapı içerisindeki teknik durumları gösteriyor. e-devlet dediğimiz vakit klasik bildiğimiz devletin vatandaşla ya da kurumlarla, şirketlerle olan iş ve işlemlerinin elektronikli platform ortamına taşınması anlaşılır. e-devlet olabilmemiz için arka tarafta teknolojik olarak bir alt yapı, projeler tamamlanır. İşleri artık insanlarla internet üzerinden buluşabileceğiniz bir yere çekmeniz gerekir. Mobil devlet olduğu vakit kişilerin her zaman yanında olan ve her yerde taşınabilen internete bağlı olan cep telefonları devreye giriyor. Normalde biz internetten sadece e-devlet hizmetlerini sunduğumuz sürece insanların bilgisayara, o bilgisayarın da internete bağlı olmasına ihtiyaçları var. Bu da zaman ve mekan bakımından bir kısıt getiriyor. Oysa mobil devlette yanlarında her zaman taşıdıkları ve internete bağlanıp o hizmetleri, devletin verdiği hizmetleri Cep Telefonu üzerinden de alabilme olanağı sağlıyorsunuz. Bu da tabi son derece büyük bir kolaylık. Entegre devlet dedikleri, bu aslında Singapur’un ortaya attığı bir kavram. Ve Singapur 2015 tarihine kadar bir entegre devlet olacağını söylüyor. Buna baktığımız vakit burada da devletin kendi içerisindeki bütün kurum ve kuruluşlarla bütün haberleşmesini, networkünü, karşılıklı işlerliğini tamamlamış olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla diyelimki Sağlık Bbakanlığı’nın projesi sorunsuz bir şekilde Adalet Bakanlığı’nın projesi ile haberleşebiliyor. Bütün bu projelerin hepsinin vatandaş tarafına döndüğümüz vakit vatandaşla entegrasyon da tamamlanmış, vatandaşın bu hizmetleri alması, sisteme girmesinde herhangi bir sorun olmuyor. Şimdiye kadar e-devlet kavramı içerisinde her kurum kendi projesini tamamladığı zaman, e-devlet olduk sanıyorlardı. Ama entegre devlet öyle değil diyor. Daha yapmanız gereken bir şey var; sizin gerçekleştirdiğiniz bütün projelerin birbirleriyle bağlantısının sağlanmış olması.
Türkiye’de e-devlet ne durumda? Türkiye’de baktığımız vakit henüz e-devlet projesini tamamlamamış kurumlar var. Dolayısı ile e-devlet kavramımız var ama entegre devlet değiliz. Noterler geliyor örneğin elektronik noterlik projesini tamamlamadığı için ne Adalet Bakanlığı’nın UYAP projesi ile çalışabiliyorlar ne de polisin Korn eki ile çalışabiliyorlar. Dolayısı ile arkada entegre bir yapı yok. O yapı olmadan, bütün o biten projeler birbiriyle haberleşmeden ön tarafa vatandaşa düzgün bir hizmet sunamıyorsunuz. Arka tarafta haberleşmelerin, bağlantıların birleşimi yapılması gerektiğinde her Proje o entegrasyonu tamamlamamıştır. Dolayısı ile entegre devlette aslında bu yapının iyi bir şekilde işleyebilmesi için teknik olarak önem taşıyor.
Bakanlıkların ayrı kanunlarla kurulmuş olmasının yaratmış olduğu bir sorun var mı peki? Aslında yok. Çünkü e-devlet projeleri için hepten teşkilat kanunlarında bağımsız olarak Milli Toplumun Strateji Raporu adı verdiğimiz bir rapor var. Bizde işler bu rapor sayesinde yürür. Dolayısıyla kurumlara bırakılmıyor. Burada sorun e-devlet projelerinin takibe işlenmesi bir şekilde yapılıyor. Türkiye’de devletin planları Teşkilat Bilgi Toplama Dairesi tarafından düzenleniyor fakat Bilgi Toplama Strateji Raporu’nda süreler var. Ticaret İşleri Bakanlığı’na diyorki bu proje 2006’da başlıyorum 2008’de bitiriyorsun ya da 2006’da başlıyorsun 2010’da bitiriyorsun. Çünkü bizim hedef olarak belirlediğimiz tarih 2010’du. e-devlet projelerinin bitme tarihini yetiştiremeyen kamu kuruluşlarına bir yatırım yok. e-devlet projeleri bakımından aslında sorun orda. Yapmayana ya da hiç başlamayana bir yaptırım öngörülmediği için bakanlıklar projeleri bitiriyor, hazır bekliyor ama onlarla beraber çalışması gereken başka kurumlar hiç başlamadığı ya da bitirmediği için entegre devlet olamıyoruz.
e-devletin vatandaşa, sokaktaki insana yansıması nasıl olacak?e-devleti bütün devletler kanunun modernizasyonu olarak görüyorlar. O yüzden e-kamu, e-hükümet falan gibi kavramların seçilmesi bende hala daha o algının devam ettiğinin göstergesi ama bunun bir kırılma noktası var. Bütün projeler bitti diyelim, entegre devlet oldunuz ama işte orası kırılma noktası. Sonra dönüp bakıyorsunuz şimdi herşey bitti evet. Peki ne olacak diyorsunuz, bu işlemlerin vatandaşa sunulması gerekecek. Eğer o tarihe kadar vatandaş bu yapılanmayı hiç görmediyse, siz bunu kamunun kendi modernasyonu olarak algıladıysanız sonra iş biraz zorlaşır. Dünyada her zaman önce devlet kendi içinde ilerlemiş, toparlanmış, çeki düzen vermiş ama vatandaş bacağını ihmal etmiş. Oysa bu hizmetlerin e-devlet ya da entegre devlet veya mobil devlet ne isim verirseniz alıcısı vatandaş. Vatandaşı eğitmeden, bilgilendirmeden, bunlarla ilgili bilgi vermeden, farkındalık yaratmadan istediğimiz kadar tamamlayın ve adına ister e-kamu deyin ister e-hükümet deyin farketmez. Çünkü alıcı devlet değil, alıcı Şirketler ve vatandaşlar. Kurumlar dolayısıyla bizde de aynı şey izlendi. Oysa ki Türkiye’de birazcık daha geç başlandı bu çalışmalara. Dünyadaki gidişattan örnek olabilirdi. Aynı hatayı başka ülkelerde yaptı ve vatandaşlık tarafını hep ihmal ettiler. Bir yerden sonra vatandaşa entegre etmek daha zor oluyor ve zaman istiyor. Oysa bu paralel yürüyen süreçler olsa hem onlar yapılırken hem de vatandaş bilgilendirilirse, sonra iş bittiği vakit bunu talep edebilecek kapasitede ve yetenekte insanlar olacaktır.
AB, birlik olduğu için e-yönetime geçti dersek ya da e-devlete, entegre devlete, Fransa’da yaşayan biri Belçika’da bir kimlik kartı çıkarmak isterse bunu internet üzerinden yapabilecek mi?Normalde onların tek toprak, tek pazar ve tek vatandaş oluşturma felsefeleri var. AB’yi kuran temel anlaşmalardan kaynaklanan hizmetlerin, malların, kişilerin serbest dolaşım ilkesi var. Felsefe olarak bunun mümkün olması ve yapılabilmesi gerekiyor. Fakat AB normalde direktifleri ya da tavsiye kararlarıyla üye ülke hukuklarını revize etmeye çalışan bir yapı. Yani AB direktifleri, onlara ilişkin tavsiye kararlarını çıkartıyor ve diyor ki, “Entegre devleti ile ilgili yapı bu, kurun”. Fakat üye ülkeler bu direktifleri iç hukuka aktarırken tam olarak aktarmıyor. Çünkü Fransa’nın hukuku farklı, o hukukun gerekleri yüzünden onu başkalaştırmak zorunda kalıyor. Bu direktifleri başka şekilde algılıyor veya hiç adapte olmuyor, işine gelmiyor. Birlik üyesi ülkeler böyle farklılar gösterdiği için sorun direktiflerin iç hukuka aktarılışı ve uygulanışlarındaki farklılıklardan kaynaklanıyor. Bu sebeple de dediğimiz şeyi yapmıyorlar. Uygulamada normalde olması lazım. Örneğin bir doktorun gidip farklı bir ülkede doktorluk hizmeti verebilmesi lazım buna da biz karşılıklı işlerlik diyoruz. Aslında o karşılıklı işlerliğe ilişkin temel problem var, o da üye ülkelerin iç hukularına ilişkin düzenlemelerdeki farklılıklardan kaynaklanıyor.

e-devletin başarı faktörleri nelerdir? Bir kere Türkiye onu saptamış vaziyette. Siyasi sahiplenme diye bir kavram var. e-devlet başarı faktörleri ilki hatta önemlisi siyasi sahiplenme, devletin en üst düzeyde buna kol kanat germesi ve işte devletin bunun başında olması. Örneğin, Amerika’ya baktığımız vakit bu başkan tarafından temsil edilen ya da dillendirilen, konuşulan bir kavramdır. Obama geldi, siber Güvenlik ve benzeri kavramlarla o görevleri yapacak birini tayin etti. Bu üst düzey elektronikle ilgili kavramlara verilen önemi gösteriyor. Bizde de, Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ilk konuşulduğu daha doğrusu ayakları yere basarak konuşulduğu tarih 2004’lerdi. Bu tarihlerden itibaren bizde de örneğin devletteki dönüşüm için Türkiye İcra Kurulu’nu kurduk. İcra Kurulu’nun içersinde Başbakan Yardımcısı, üç tane bakan ve müsteşarlar tayin edildi. Bizim bir tariflik etmemiz gerekir. Bu iradeyi gösterdik, peki devlet siyasi otorite tarafından sorun yok, sahiplenme var. Birinci faktör tamam. İkinci faktör aşağıdaki e-devlet projelerini gerçekleştirecek ve büyük resmi oluşturacak kamu kurumlarının bunu istemeleri ve yapmaları. Kendilerine verilen e-devlet projelerinin ödevlerini öngörülen zaman dilimlerinde bitirmeleri. Bu önemli bir şey ama burada da dediğim gibi projeleri ilgili kurumlara dağıttıktan sonra çok iyi bir takip sisteminin olması gerekir. Projelerin ne durumda olduğunu birinin hesap sorması gerekiyor. Projelerini yapmayan kurumlar, bizde özellikle bürokratik yapı içersinde, e-devlet yapısı içersinde bir ödül ve ceza sistemi olmadığı çok rahatlar. Aksama ya da gecikme nedenleri ilgili kurumların yaptırımla karşılaşmadıklarından gecikmeler kaynaklanıyor. Eksik olan bacak o hala bizde.
Kamuda çalışan memurlarda e-devlet geldiği zaman biz işsiz kalacağız, bizi işten çıkaracaklar, herşeyi bilgisayarlar yapacak gibi bir algı var. Bu ne kadar doğru? İki taraflı bakılabilinir. Birincisi doğrudur. Bilişim teknolojileri sadece e-devlete ilişkin olarak değil bilişim teknolojileri yaşamın hangi alanına giriyorsa, o alana ilişkin olarak, mevcut yapılarda yapılan işelerde, o işleri yapan kişiler için daralma ve küçülme olabilir. Çünkü dediğimiz gibi işlerin çoğu otomatik standart tarafından yapılıyor ve insana olan ihtiyaç gittikçe azalıyor. Fakat bir de madalyonun öbür tarafı var. Bilişim teknolojileri her geçen gün değişip geliştiği için yepyeni ihtiyaçlar ve yeni meslekler, o kanunlarda bilgili insanlara ihtiyaçlar doğuruyor. Kamuda da bunu şöyle değerlendirdiler, mademki sistem kendini otomatize edecek ve artık kimseye ihtiyacımız kalmayacak, kamu personeli de atılamıyor, bunları nasıl değerlendiririz dediler. Kurdukları yapıları e-devlet projelerinde teknik bilgi ihtiyacı neredeyse, nasıl bir insan projesine ihtiyaç varsa, içerdeki insanları onların eğitimine yolladılar. İhtiyaç duyulacak meslek sahiplerini dışardan almak yerine içerdekilere bir Eğitim aldırıp projelere devam ediyorlar. Bu bence mantıklı ve iyi bir yol. O insanlar bir şekilde böyle değerlendirilmiş oluyor. Bir diğeri de zaten içerideki insan kaynağını eğitmekle karşılaşamayacağımız, çokta profesyonel meslekleri yapan insanlara ihtiyacımız olduğu. Bir IP bilişim uzmanı olarak birini eğitirsiniz ama bu uzun zaman alır. Dolayısıyla ortada biri varsa o da alınabilir. Hani bu digital çağla beraber karşımıza çıkan yeni meslek grupları var. Dolayısıyla bir yerden işsizlik gibi bir durum ortaya çıkıyorken diğer taraftan aslında çok farklı profillerde meseleklere sahip insanlara istihdam edilmesi gerektiriyor.
e-devlet ile birlikte yeni ortaya çıkan meslekler var ama bunların eğitimini veren üniversiteler yok, değil mi? Evet, hala bir iki tane sertifikası olan insanların gidip iş arayıp, iş bulması hevesleriyle ortada dolaştığı meslekler var. Bilgi güvenlik uzmanlığı öyle ve çok kritik bir meslek. Adli bilişim uzmanlığı ya da veri koruma görevlisi. Kişisel veriler her yerde, her şekilde, her kurum tarafından işleniyor. Bunlara ilişkin usullerden anlayan, bunları düzenleme getirebilecek bir meslek grubu var. Onlarda veri koruması görevlisi. Bunlar yeni mesleklekler ve bunlarda diploma alan, ben bu işi yapıyorum, bu benim mesleğim diyen bir insan profili yok. Hep olaylı, herkes ulusal ya da uluslararası sertifikalar alıp dosyalarına koymuş, ben bunu yapıyorum diyerek bir şekilde kanıtlanmaya çalışıyor. Ama meslek anlamında diplomayla bunu yapabileceği bir olanak henüz yok. Türkiye’ye sunulmuş değil.
e-devlet'le memur işsiz mi kalacak?